KIRIM HANLIĞI’NIN HANEDAN SÜLALESİ ‘’GİRAYLAR’’ ÜZERİNE

kirim hanligi

Merhabalar sayın okurlar, uzun bir aradan sonra siz sayın Kırımın Sesi Gazetesi okuyucuları ile birlikteyim. Bu ay yazmış olduğum yazıda sizlere 1441 ile 1783 yılları arasında Kırım Hanlığı’nın hanedanı olarak dünyaya ün salmış ‘’ Giraylar ‘’ ı anlatacağım.
                Giray ismi geçen her yerde ilk olarak aklımıza Kırım Hanları gelmektedir. Kırım Hanlarının isimlerinin hemen yanında yer alan bu ünvan Kırım Hanları’nın dünya çapında tanınmasını sağlamıştır da diyebiliriz. Tarihin akışından da gördüğünüz üzere kurulan her devleti yöneten bir hanedan vardır. Nasıl ki Selçuklu Devleti’nde Kınık boyu, Osmanlı Devleti’nde ise Kayı boyu hanedanı oluşturuyorsa aynı şekilde Kırım Hanlığı’nın hanedanı da ‘’ Giraylar ‘’ dır. Giray isminin nereden ve nasıl Kırım Hanları’nın kullanmaya başladığını daha önceki yazımda ifade etmiştim.
                Giraylar doğal olarak soy kütüklerini Altın Orda’dan, Ulu Orda’ya oradan da Bozkırın Efendisi Cengiz Han’a götürürlerdi. Bilindiği üzere bu gelenek yani soyunu güçlü bir hükümdara dayandırmak o hanedana tarihi bir meşruluk vermektir. Nasıl Osmanlı Devleti’de Kayı boyunun soy kütüklerini incelediğimizde Oğuz Kağan’a dayanıyorsa Kırım Hanlığı’nın hanedan sülalesi de kendisini Cengiz Han’a dayandırmaktadır. Bu hususta bir örnek olarak sizlere ikinci Kırım Hanı I. Mengli Giray’ın nasıl anıldığını belirtmekte fayda olduğunu görüyorum. ‘’ Kendisine büyük saygı ve saadet bahşeden Allah’ın en yüce övgüsüne sahip, hanedanın sancağını yükseltip düşmana karşı savaşta büyük sebat gösteren, rütbesi kendisine hükümdarlık gücü veren devletin sahibi, Hanlar sülalesi yolu ile Ulu Han’ın soyundan gelen, saf ırktan doğmuş olan Kırım Hanı’’. Aynı şekilde ilk Kırım Hanı olan I. Hacı Melek Giray Han’ın kendisinin soy kütüğünü Cengiz Han’a dayandırdığını da bilmekteyiz. Bundan tam yüzyıl sonra ise Kırım Hanlarının kullandıkları ünvanlar karşımıza şöyle çıkıyor: ‘’ Ulu Orda’nın ve Ulu Yurt’un, Kıpçak Bozkırı’nın, Kırım Devleti’nin sayısız Tatar ve Nogay’ın Ulu hükümdarı’’. Görülen şu ki yüzyıl içinde toprakları genişleyen Kırım Hanları kendilerine farklı şekilde ünvanlar kullanmışlardır. Tabiki bu ünvanlarda nüfuz sahibi olmanın rolü çok önemlidir. Bu tarz ünvanları duyduğumuz zaman hemen aklımıza Osmanlı Devleti’nin onuncu sultanı I. Kanuni Sultan Süleyman’ın Fransa Kralı I. Fransuva’ya gönderdiği mektubundaki kullandığı ünvanlar gelmektedir.
Bunun gibi ünvanlar genellikle ülke içinde kullanılmaktaydı fakat Kırım Hanları dış yazışmalarda da buna benzer ünvanlar kullanmaktaydı. Bir dış yazışmada kullanılan ünvana örnek olarak Murat Giray Han’ın 1608 yılında Moskova Grandük’üne yolladığı bir mektupta kendisinden şöyle bahsetmekteydi: ‘’Allah’ın inayetiyle, Ulu Orda’nın, Ulu Kırım Yurt’unun, Kıpçak Bozkırının, sağ ve sol ülkelerindeki birçok Tatar’ın ve dahi Çerkeslerin kutlu Hanı, Biz Ulu Murat Giray Han’’. Görüldüğü gibi ünvanlar zaman içinde siyasi güç ile aynı orantıda değişikliğe uğramıştır.
16.yy’ da ki  bir Tatar tarihçisine göre han, asil soylu (bu soydan kasıt ‘’Giray’’ hanedanı mensubu) , güzel görünüşlü, zeki, otoriter, haksızlığa karşı kurt gibi ve hakka karşı koyun gibi olmalı, ülkeyi bütün düşmanlara karşı korumalı ve bütün anlaşmalara sadık olmalıydı. Hanın sahip olması gerektiği siyasi güçten hiç bahsedilmemiştir. Kırım Hanları tek başlarına bir siyasi otorite değillerdi. Yani Osmanlı Devleti’nde görülen Sultan gibi yetkileri yoktu. Sultan devlet yöneticisi olarak kalmıyor aynı zamanda devlet ile ilgili bir çok hususta söz sahibi idi. Fakat Kırım Hanı eskiden gelen ideolojilere ve teamüllere uymaktaydılar. Han ve Hanın sülalesi devletin sembolüydüler fakat Hanlar devleti kabile reislerinin aktif katkılarıyla yönetmişlerdir. Bu kabileler içinde Karaçi Beyleri isminde ki dört kabile etkindi. Bu kabileler: Şirin, Argın, Barın ve Kıpçak kabileleridir.
Teorik olarak hanlık toprakları Han’a aitti. Hanlar kurultaya katılan kabile reislerinin istekleri ile seçilirlerdi. Bazen Hanlar karmaşık bir şekilde seçilmişti. Yine teorik olarak Kırım Hanı’nın seçiminde Osmanlı Devleti’nin rolü sadece kurultayın kararını onaylama şeklinde olmalıydı. Fakat zamanla otoritesini kaybeden Kırım Hanları bir zaman sonra Osmanlı Sultanı’nın isteğine göre tahta getirilmeye başladılar. Osmanlılar seçilen hanlara hilat ve özel elçi ile paralar yollarlardı.
Kırım Hanlığı’nda veraset sistemi bulunmamaktaydı. Bazen eski hanın en yaşlı erkek kardeşi, bazen en büyük evladı, bazen ise erkek kardeşi veya oğlu han olabiliyordu. Bu karmaşa daha çok 16. Ve 17. Yy’larda görülmüştür. Nureddin Sultanın ve Kalgay’ın seçimi ise yeni seçilen Han tarafından yapılıyordu. Han kendine en yakın olan kişileri kardeşi ve ya oğullarından birisini Nureddin veya Kalgay yapabiliyordu. Nureddin ve Kalgay Girayların simgesi olan Tarak Tamga’da sağ diş ve sol diş olarak yer almaktadır.
Kısacası Han gücünü üç kaynaktan almaktaydı; Geçmişten gelen Tatar gelenekleri, kurultay tarafından seçilmesi ve Osmanlı Sultanı tarafından kabul edilip mali yardım görmesi.  Ayrıca Han’ın tahtta kalabilmesi için kabile reislerinin fikirleri çok önemliydi. Kabile reislerinin isteklerini yerine getirmeyen Kırım Hanları tahttan alınıyordu. En uzun süre tahtta kalan Kırım Hanlarına baktığımızda askeri seferler ile fazla ganimet toplayan ve otoritesini  hissettiren han olduklarını görmekteyiz.
Bu yazımda Alan Fisher’ın ‘’ Kırım Tatarları’’ isimli kitabından faydalandım.

0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen konuyla alakalı yorumlar yapın. Kırımın Sesi