KHARTBABADAN VE KHARTANADAN HATIRALAR

Kırımdayım... İlk kez Kırım'dan yazıyorum yazıyı bu toprakların güzel havasını soluyarak.
Kırım’ın - eski ismi Seyitler olan - Nijnegorskiy köyünde, 18 Mayıs 1944’te 14-15 yaşlarında bu köyden sürgün edilip yaklaşık 50 yıl sonra köyüne geri dönen Refat Zinadinov’un yani eşim Elvina’nın khartbabasının evindeyiz.
Evin kiyov’u olarak Niyar khartana ve Elmira teyzenin hazırladığı mis kokulu kahve ve bolca ikramla karşılanıyorum. Geçen gelişimde beni duasıyla karşılayan Refat khartbaba beni ve eşim Elvina’yı alnımızdan öpüyor sevgi ile .
-Hoşgeldiniz balam. Napaysınız?
-Yahşı çok şukur khartbaba. Siz napaysınız?
Yanıbaşına oturuyorum khartbabamın. Televizyonda ATR kanalında bir Türk dizisi oynuyor. Türkçe dublajın üstüne Kırımtatarca dublaj ve Rusça alt yazı var.  Yemeğimizi yerken bir yandan bana “aşa balam aşa” diyor bir yandan da o yorgun gözleriyle uzaklara ve yer yer gözlerime bakarak yarı Kırımtatarca yarı Rusça birşeyler anlatıyor Refat Khartbaba.  Kayınvalidem uyarıyor babasını.
-Tatarca ayt baba. Rusça anlamay o.
Doktora gittiğini doktorun analiz yaptığını ve ona 100 yaşına kadar yaşayacağını söylediğini anlatıyor bana yine yer yer Rusça konuşarak. Anlamadığım yerlerde Elvina tercümanlık yapıyor bana.
Uzun uzun düşünüyor khartbaba anlatacağı şeylerin Kırımtatarcasını zihninde ararken. Sonra başlıyor anlatmaya. Özbekistanda madencilik yaptığı yılların ne kadar zor olduğunu çok önemli yerlerde bulunduklarını orada birileri ile konuşmanın bile yasak olduğunu anlatırken dayanamayıp yine Rusça konuşmaya başlayınca kızıyor kendine.
-Bunu da Hazahça ayttım!
ATR’de Kırımtatarca haberleri dinliyoruz.  Laf politikaya gelince dayanamayıp sürgün günü ne yaşadıklarını anlatmasını rica ediyorum anlattıklarını gazetede yazacağımı söyleyerek. O günleri tekrar hatırlayıp üzülmesinden korkuyorum ancak o kadar istiyorum ki birinci ağızdan yaşanılanları duymayı. Kırmıyor beni. “Ne aytayım men şimdi” diye bir başlıyor ki anlatmaya.
Sürgünlükten üç gün önce babasının onun gözlerinin önünde vefat ettiğini daha çocuk başlarına onun acısını yaşayamadan üç gün sonra askerlerin eve gelip 15 dakika içinde toplanmalarını kendilerine de yiyecek bir şeyler vermelerini istediklerini bu nedenle toparlanmaya vakit  bulamadan şu an bulunduğumuz  köyün – hatta az önce yanından geçtiğimiz - tren istasyonuna getirilip vagonlara konulduklarını söylüyor. Nereye gideceklerini ne olup bittiğini bilmiyorlar. Tren bir süre ilerledikten sonra mola vermek için kapılar açılınca annesi ona kaçıp köylerindeki bir Rus komşularını bulmasını, onun kendisini “benim çocuğum” diyerek saklayacağını orada güvende olacağını söylüyor. Fakat kaçamadan kapılar kapanıyor.
Bir süre sonra Rus askerler onları Taşkent’e götürdüklerini orada herkesin vurulacağını söylüyor. Fakat onları Taşkent yerine bomboş bir araziye getiriyorlar. Orada herkesin isimlerini kaydedip biraz ilerideki 10 km ilerideki Kolhoz’da boğaz tokluğuna çalıştırmaya başlıyorlar... Sonrası malum...
Gözlerinde görüyorum sanki o günlerin acısını. Çok yoruluyor yorgun bedeni olanları anlatırken. Uzun uzun duraklayıp anlatıyor.
Bir gün hasta ve yaşlı annesi bir çeşit peynir istiyor Refat khartbabadan. Paraları ve imkanları yok o peyniri almaya. Refat khartbaba yollara düşüyor peyniri ve gerekli parayı bulmak için. Aramadığı yer kalmıyor. En sonunda buluyor. Fakat peyniri eve getirdiğinde annesinin öldüğünü öğreniyor... Darmadağın oluyorum.
 Eskiden köylerinde Ruslarla birlikte huzur içinde yaşadıklarını Rusça çok yaygın olan Safron Marfa gibi isimlere eklediği Kırımtatarca akay apay sıfatlarıyla anlatınca gülüyoruz hep beraber.
-Safron Akay bizge dare çala edi.  Marfa apay bizge pek yardım etti.
Sürgün edildiği evin durup durmadığını soruyorum muhabbetten sonra. Bu konularda pek konuşmayan Niyar khartana cevaplıyor.
-Yıhıldı, ep yıhıldı.
Niyar khartana Aluşta’dan sürgün edilenlerden.  Sürgün sonrası Kırım’a döndüklerinde, sürgün edildiği ve şu an bir Rus’un yaşadığı evi tek duvarından tanıyor. Sürgünden önce Alman askerlerinin onların evlerinde kaldığını ancak onlara herhangi bir zarar vermediğini anlatıyor.
Bu hüzünlü ama dolu dolu muhabbetten sonra sağliknen kalnız diyerek ayrılıp, geri dönüyoruz eve,Refat khartbabanın ve şimdi çoğunlukla Rusların yaşadığı Nijnegorskiy yani Seyitlerdeki tüm Kırımtatarların sürgün edildiği istasyondan geçerek. Niyar khartananın evinden kalan duvar aklıma geliyor. Kırım gibi düşünüyorum Niyar khartananın evini. Kalan tek duvar Kırımtatarların onurlu direnişinin simgesi. Ruslar yaşıyor gibi görünsede evin içinde, o dimdik duran tek duvarın şahitliği yeter tarihe.


0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen konuyla alakalı yorumlar yapın. Kırımın Sesi